Untitled Page
KAYSERİ VE İLÇELERİ KÜLTÜR TANITIM SİTESİ.................HOŞ GELDİNİZ

   
  Kayseri ve İlçeleri Web Tanıtım Kültür Sitesi
  Önemli Kişilikler-2
 
ALAEDDİN KEYKUBAD

     

Anadolu Selçukluları'nın 3. Hükümdarıdır. Selçuklu Hükümdarı Gıyaseddin Keyhüsrev'in oğludur. Doğum tarihi bilinmemekle beraber. 1186-1196 tarihleri arasındaki bir yılda doğduğu sanılmaktadır. Çocukluk ve gençliğinde iyi bir eğitim görmüştür.

Babası'nın büyük oğlu İzzeddin Keykavus'a tahtı bırakmasından sonra, onunla bir1ikte Selçuklu beyliklerinin topraklarında maceralı bir hayat yaşadı. Kardeşiyle taht kavgasına girdi ve 1211 yılında yanına aldığı bazı beylerle birlikte Kayseri üzerine yürüdü. Ancak, kardeşini tahtından indirmeyi başaramadı. Ağabeyi İzzettin Keykavus 1220 yılında vefat ederken tahtın Alaeddin Keykubad'a verilmesini vasiyet etti. Kendisi bu sırada Kezirbert kalesinde hapiste bulunuyordu. Vasiyet üzerine hapisten çıkarıldı ve büyük bir törenle Kayseriye getirtilip tahta oturtuldu.

Alaeddin Keykubad, çok zeki, çalışkan ve dindar birisiydi. Atabeyi Celaleddin Karatay, onun hakkında şunları anlatmaktadır : ''on sekiz sene Sultanın hizmetinde bulundum. Gecenin üçte birinden fazlasını uykuda geçirdiğimi hatırlamıyorum. Bilakis onu geceleri Kur'an-ı Kerim okumak, namaz kılmak, dua etmek ve çalışmakla meşgul görürdüm.''

Moğolların ve Haçlıların Anadolu'ya yaptıkları birçok akını püskürterek, Anadolu'daki Türk Birliği'nin korunmasına büyük yardımı oldu. Geniş kültürü, üstün siyasi gücü ve samimi imanıyla bütünleştirdiği kişiliği sayesinde, Anadolu Selçuklu'larının kendisinden çok sözü edilen bir sultanı oldu...

Alaeddin Keykubad, tahta oturduktan sonra Kayseri, Konya ve Sivas başta olmak üzere Amasya, Erzurum ve Malatya'da büyük eserler yaptırdı. Özellikle Kayseri ve Iç kaleyi yeniden inşa etti. Dış kale surlarını tamir ettirip sağlamlaştırdı. Sultanhanı ve Karatay Kervan saraylarının yapılmasını sağlayarak, gelip geçen yolcuların dinlenmelerini temin etti...

Mevlanalya Babı Bahaeddin Veled'le, hocası Seyyid Burhaneddin'le Suhreverdi ve Muhyiddin-i Arabi ile dostluklar kurup, onların meclislerinde bulundu, sohbetlerini dinledi ve devletin imkanlarıyla iyi hizmet yapmalarını sağladı...

Onun iktidarı döneminde Alaiyye Kalesi, stratejik öneme sahipti. Burasını Kyr Vard adında bir komutan koruyordu. Bu kaleyi almak üzere hazırlıklara başladı. Kale üzerine yürüdü. Ancak, kale komutanı direnmekten vazgeçip teslim oldu. Sonra da Sultanın adil ve dürüstlüğünü görüp hayran kalınca müslüman olarak Kızı Huand'ı ona verdi. Daha sonra Mahperi Hatun adını alacak olan bu hanımdan Alaeddin Keykubat'ın öltimtinden sonra tahta geçen oğlu Gıyaseddin Keyhüsrev doğdu.

Alaeddin Keykubad, Kayseri'de 1237 yılında bir ziyarette yediği yemekten zehirlendi ve burada öldü. Cenazesi büyük bir törenle kaldrılıp Konya'ya götürüldü... Orada defnedildi...

Kış aylarında Alanyada, yaz aylarında ise Kayseride, bugün Şeker Fabrikası alanı içerisinde kalan Keykubadiyye sarayında oturan bu büyük insan, alimleri koruduğu için buraya çok sayıda ilim adamı gelip yerleşmiş ve Kayseri medreseler bakımından Selçukluların en zengin vilayetlerinden birisi olmuştur.

Kendisinin ölümünden sonra, hanımları Mahperi Hatun ile Melike Adile Hanım Kayseri'den ayrılmamışlardır. Mahperi Hatun, kendi adıyla anılan Hunat Camii, Medresesi ve hamamını yaptırdı. Ölümünde dc, cami ile medrese arasındaki türbesine defnedildi. Melike Adile Hanım ise, Sivas yolu üzerinde, uğurevlerdeki bugün birisi ayakta kalan Çifte Kümbedlerden birisine defnedildi. Buradaki sarayı kendisinin ölümünden sonra korunamadığı için bugün tamamiyle yıkılıp gitmiş durumdadır.

Alaeddin Keykubad, Türk Tarihinin yetiştirdiği sçkin devlet adamlarından birisidir. ilim adamlarına saygısı vc onları koruma duygusu her zaman ön planda tutulmuştur. Siyasi dehası sayesinde hakimiyctindeki topraklarda imar işleri yapılmış ve bölünme olmamıştır. Zaten ağabeyi İzzeddin Keykavus'da kendisiyle taht kavgasına girmiş olmasına rağmen, ölümünden sonra tahtı ona emanet etmiştir. Bugün Kayseri'de onun yaptırdığı eserlerin hemen hepsi ayaktadır ve hizmet vermektedir.

ALİ NİSARİ

 

Hz. Ebubekire kadar uzanan nesebi itibariyle önemli bir kişiliği olan Ali Nisari Efendi, 1641 yılında Aksaray'da doğdu. Ön tahsiIini burada aldıktan sonra, Konya'ya geçti. Oradan Kayseri'ye geldi. Buradan da Sivas'a giden bu büyük ilim adamı sonradan tekrar Kayseri'ye dönerek burada Gıyasiye Medresesi'nde dersler verdi. Bu arada şehrin Müftülüğüne getirildi ve öldüğü 1698 tarihine kadar bu görevde kaldı.

AŞIK HASAN

 

Aşık Hasan 1771 yılında Erkilet'te doğdu. Öğrenimini Kayseri'de tamamladı ve kuvvetli bir medrese tahsili aldı. Çok sayıda şiir yazan Aşık Hasan'ın şiirlerinin bir çoğu kayboldu. Seyrani' nin çağdaşıdır ve 1856 yılında vefat etti. Bazı gazel1erinde ''Zihni'' mahlasını kullandığı söylenir

BELİĞ

 

Ali Nisarizade Beliğ Abdullah adındaki, Beliğ 1687 yılında Kayseri'de doğdu. Divan Edebiyatı döneminde yaşadığından olacak ki, şiirlerini bir Divan'da topladı. Sade bir üslubu olmasına rağmen, şiire vukufiyetiyle tanınan Beliğ 1744 yılında öldü.

BOSTANCI BABA (BAHAEDDİN ÇELEBİ)

     

13. asırda yaşamıştır. Doğum ve ölüm tarihleri hakkında kesin bilgi yoktur. Mezarı İncesu yakınlarındadır. Hayatını, kavun/karpuz yetiştirdiği bahçesinde geçirirdi. Kendisine bu dönemde ''Bostancı Baba'' denilmiştir. Hacı Bektaş-ı Veli ile görüştüğü ve ondan feyz aldığı rivayet edilir. Bu konudaki hadise ise şöyle anlatılır;

''Hacı Bektaş-ı Veli, sık sık Hızır Aleyhisselam ile buluşurdu. Bir gün Kayseri'nin yukarı tarafındaki Saklan kalesinin batısında Hacı Bektaş-ı Veli, Hızıf Aleyhisselam ile buluştu. Orada bir kişinin kavun ve karpuz ektiğini gördüler.

Hızır Aleyhisselam ile Hacı Bektaş-ı Veli, o bostanın kıyısında bir taşın dibine oturdular. Hacı Bektaş-t Veli, ismi Bahaeddin Çelebi olan bostan sahibine; ''Kardeş! diye hitap etti. Bostan sahibi de ona ''Ne buyuruyorsunuz'' dedi. Hacı Bektaş-ı Veli de; ''Bostanından bir kavun koparıp getir, yiyelim?'' dedi. Bostan sahibi Bahaeddin Çelebi, !'Başüstüne, inşaallah olunca getiririm' deyince Hacı Bektaş-ı Veli;.''Diktiğin yeri bir kontrol et. Belki olmuştur' dedi. Bostan sahibi yine; ''inşaallah' diyerek önceki cevabı verdi. Bunun üzerine Hızır Aleyhisselam, ''Bir kere dolaş gör' buyurdu. Bahaeddin Çelebi, kendi kendine 'Bir kere dolaşayım' dedi ve bostana girdi. Birden burnuna kavun kokusu geldiğini fark etti. Birinin kökünde, üç tane iri kavunun büyüyerek olgunlaşmış olduğunu gördü. Bunlardan ikisini koparıp, birisini Hızır Aleyhisselam, diğerini Hacı Bektaş-ı Veli'ye verdi ve; ''Ey Erenler! O birisini de çoluk çocuğumuza götürelim'' dedi. Hacı Bektaş-ı Veli de bu durumu kabul etti. Onlar kavunlarını alıp Kayseri'ye döndüler. Bostancı işiyle meşgul olurken, birden aklına, (Bostan daha ekilirken kavun bittiğini cihanda kim gördü? O azizler keramet sahibi zatlarmış. Bu iş onların kerametiyle zahir oldu. Bana yazıklar olsun ki, mübarek ellerini öpmedim! dedi ve bir hayli üzüldü. Bostan ekmekten vazgeçip bir süre onları aradı. Kendi kendine; ''Son pişmanlık fayda vermez'' deyip kalan o bir kavunu koparıp evine gitti. Evinin kapısından içeri girince, Hızır Aleyhisselam ile Hacı Bektaş-ı Veli'nin misafir odasında oturduklarnı gördü. Selam vererek odaya girdi. Elindeki o kavunu getirip ortaya koydu. Hemen onların mübarek ellerini öptü. Hacı Bektaş-ı veli, bostan sahibine; ''Kavunları kes de yiyelim' dedi. Onlara vermiş olduğu iki kavun da duruyordu. Bahaeddin Çelebi hemen kavunları kesti, bir kısmını ailesine gönderdi, kalanını misafirleriyle birlikte yediler ve allahu tealaya şükrettiler. Ellerini yıkadıktan sonra Bahaeddin Çelebi misafirlerine; ''Size kim derler? Bu fakire himmet edin dedi. Hacı Bektaşı Veli; ''Bana Bektaş'ı Veli Derler. Bu azize ise Hızır Aleyhisselam derler'' dedi. Daha sonra Hacı Bektaş-ı Veli Bahaeddin Çelebilye veda etti. Sonra Hızır Aleyhisselam ile Hacı Bektaş-ı Veli Bahaeddin Çelebilye veda edip evden çıktılar. Kapının önünde ikisi de kayboldular. ''Velilerin bir nazarı kimyadır, Karataş nazar ile yakut olur' o saatte Bahaeddin Çelebi, yüksek merhaleler kat edip, Velilik mertebesine ayak bastı. Kalp gözü açıldı. Bir anda şarktan garba olan yerleri seyreyledi. Kendisine (Bostancı Baba) denildi. Bir çok kerametler gösterdi. Türbesi Kayseri'de olup ziyaret edilir.

 
 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol