Kayseri ve İlçeleri |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
ON BİN LİRAYI GÖRDÜ
ON BİN LİRAYI GÖRDÜ Kayserili bir hayvan tüccarı ineğini satmak için pazara götürür. İnek ahırdayken ineğin gözü önünde on bin lirayı sayıp cebine koyar. Pazarda ineği on iki bin liraya satmak isteyen tüccara derler ki: -Bu inek on iki bin lira etmez. Kayserili yemin eder: - Vallahi de billahi de bu inek sabahtan on bin lirayı gördü.
YAŞAR ACAR
ASKER ARKADAŞI
Kayserili Mehmet Ağa Çanakkale’ye askerlik görevine gider. Orada Trabzonlu Cengiz ile aynı bölükte görev alır ve onunla tanışıp candan arkadaş olurlar. 36 ay askerlik süresince birbirlerine kenetlenir, kan kardeşi olmaya karar verirler. Derken askerlik bitiminde Mehmet Ağa memleketi Kayseri’ye, Cengiz de Trabzon’a döner. Aradan 25 yıl geçer, birbirleriyle sadece mektuplaşırlar. Cengiz Ağa bir gün Adana’ya giderken Kayseri’de inip ve askerlik arkadaşını ziyaret etmek ister ve arar sorar arkadaşının evini bulur. Hoş beşten sonra hal hatır sorulur. Cengiz Ağa, üç çocuğu olduğunu, bunların ziraatla (fındıkla) uğraştıklarını söyler. Kayserili Mehmet Ağa ise dört tane oğlu olduğunu, bunların ikisinin akıllı diğer iki tanesinin de akılsız çıktığını söyler: -O nasıl oluyor? diye Cengiz Ağa sorar. Mehmet Ağa akıllı oğlanlardan birinin kundura dükkanı açtığını, diğerinin ise giysi dükkanı olduğunu: akılsızlardan birinin ise öğretmen olduğunu, diğerinin de memur olduğunu söyler. Cengiz Ağa kızar! -Ulan sen nasıl konuşuyorsun, okuyan mı akıllı, okumayan mı? Ben bu işi anlamadım da, der. Mehmet Ağa : -Ticaretle uğraşanlar has Kayserili, okuyanlar ise Trabzonludur der.
DURSUN KIZILIŞIK
AĞALARIN VESTİYERİ
Tomarza’nın ileri gelen eşrafından 3-4 kişi şehir kulübünde bir araya gelerek imece usulü erzak alıp yemek yapmışlar ve içki masası kurmuşlar,başlamışlar içmeye. Bu sırada içeriye mahalle bekçisi girmiş ve onu da çağırarak masaya oturtmuşlar. Yiyip içtikten sonra sıra alınan erzakların ve içilen içkilerin paralarını toplamaya gelmiş. Eşrafın geleneğinde fakirin ve yoksulun kollanıp-gözetilmesi olmasına rağmen, masadaki giderlere bekçiyi de dahil etmek isteyince içlerinden biri itiraz ederek: - Fakirdir onu dahil etmeyelim. Giderleri toplamakta olan ilçenin ileri gelen eşrafı: - Mademki bu bekçi ilçenin ağası ve eşrafı değil, neden paltosunu ve şapkasını bizim paltoların asılı olduğu vestiyere astı?
MEVLÜT MÜRSEL UZU
ZEKA OYUNU
Alışveriş için İstanbul’dan Kayseri’ye gelen Musevi iş adamı Simon, Tüccar Mehmet Ağanın evine misafir olur. Kayseri’de kaldığı süreyi Mehmet Ağanın evinde geçiren Simon’un gözü bir ara evin köşesindeki kediye yiyecek konan değerli bir antika tabağa takılır. Simon kendi kendine: -Yahu şu Kayserilinin bilgisizliğine bak. Değerli antika tabağının kıymetini bilememiş olacak ki, bu tabakla sokak kedisine yemek veriyor. Aklınca hemen kendi kendine tabağı elde etme planı yapar. Antika tabağı Mehmet Ağadan doğrudan doğruya istemenin yanlış olacağını düşünür. Önce sokak kedisini alayım, sonra yiyecek koyma bahanesiyle tabağı da beraberinde isteyim der. Simon sabah kahvaltısını yapıp İstanbul’a doğru yola koyulacağı sırada: - Beslediğin şu ev kedisi ne kadar güzel ve cins bir kediymiş, hoşuma gitti bu hayvancağızı bana satar mısın? Kayserili sözüm ona gönülsüz bir eda ile: -Mademki hoşuna gitti, seni kıracak değilim ya, satayım. Amacı sünepe kediden ziyade antika tabağa sahip olmak olan, Simon: İstanbul’da cam ve porselen tabakla bu hayvancağıza yiyecek verirsem belki gözleri bozulur, şu tabağını da sar da beraberinde götüreyim deyince, Kayserili zeka oyununu kazanmanın gururu ile: -Simon Efendi Simon Efendi , bugüne kadar kaç kedi sattımsa bu antika tabağın sayesinde sattım. Antika tabağa sahip olma hayali kursağında kalan Simon, köşeyi döndükten sonra sünepe kediyi sokağa bırakır ve Kayserilinin para kazanmadaki hünerini ve zekasını takdir eder.
MEVLÜT MÜRSEL UZUN
FABRİKANIN SAHİBİ DE...
Kayserilinin biri iş için Amerika’ya gitmiş. Hazır buraya kadar gelmişken, uzun yıllardır görmediği ve Amerika’da yaşayan arkadaşımı da ziyaret edeyim demiş ve yanına gitmiş. Başlamışlar sohbete. Bizim Kayserili Amerika’da yaşayan arkadaşına sormuş: -“Eee ne yapıyorsun, ne işle meşgulsün buralarda ?” Arkadaşı: -“Abi şu görmüş olduğun fabrikanın genel müdürüyüm ben” diyerek övünmüş. Kayserili: -“Yazıklar olsun sana” demiş. Arkadaşı şaşırmış. -Neden ? Kayserili. -Bunca yıldır Amerika’dasın fabrikanın sahibi olamadın mı daha ? Arkadaşı: -Sorma abi ya Kayserili: -Neden ? Arkadaşı: -Fabrikanın sahibi de Kayserili.
RAMAZAN AKGÜNDÜZ
BÜNYANLI HASAN PAŞA
Bünyanlı Hasan ismindeki şahıs, kendini paşa zannedermiş .Hasan’a bir gün sormuşlar: -Yahu sen paşayım diyorsun ama elinde paşalık vesikan yok. İstanbul’a git sana paşalık vesikanı versinler. Hasan düşmüş İstanbul’un yollarına, varmış çıkmış padişahın huzuruna. Padişah, Hasan’ı dinlemiş. Hasan’ın saflığı hoşuna gitmiş: -Oğlum Hasan! sen köyüne git evraklarını daha sonra yollarım! Hasan sevinerek köye gelmiş. Arkasından da padişahın yazdırdığı evrak gelmiş. Evrakta şunlar yazılıymış. Koramaz Dağı tarlan olsun Eğer saban geçer ise Her hâneden bir yumurta Eğer köylü verir ise Hasan, sen paşasın Şu dağları aşasın Sarumsaklu köyünde Yine paşalığını yapasın.
S.BURHANETTİN AKBAŞ
Karadeniz Eşşeği
karadenizlinin biri birgün kayseriye gelir, pastirma dukkanina girer ve esnafla tanisir.Karadenizden geldim arkadas, gezerkende bi pastirmanin tadina bakayim dedim...ama duyduguma gore insanlara pastirma diye essek eti yediriyomussunuz dogrumu?? diye sorar Bu sorunun karsisinda tepesi atan kayserilide dogal olarak altta kalmaz ve : evet dogru, essekleride karadenizden getiririz..diye cevap verir .
DEVE ÇIKACAK DEĞİL YA...
Dönemin Valisi Erkilet’e gider. Orada kendisine ikram edilen kahvenin ilk yudumunda ağzına bir sinek gelir. Vali buna hiddetlenir, kahvehane sahibini çağırır. Adama bir sürü sayıp döker: -Pis adam dikkat etsene. Bu ne saygısızlık... Adam şaşırmıştır. -Hayrola paşam n’oldu? Niye hiddetlenirsin? -Kahvenden sinek çıktı, görmüyor musun? Adam gayet pişkin bir şekilde cevap verir: - Verdiğin kaç kuruş para ki paşam. Elbette sinek çıkacak kahveden, deve çıkacak değil ya!...(
MUSA FENAR
DOĞRAMASINI BİLMEYENİN...
Yolda yemek için yanına aldığı pastırmayı çaldıran Kayserili, hayli hiddetlenir .Onun “of, puff” diye sıkıntısını anlayan hemşehrisi, “Kendisine bu kadar dert etme.” diyerek onu teselli etmeye çalışır: -Bir parça pastırmayı çaldırdığına bu kadar hayıflanmanın bir anlamı yok. Boş ver , gel bendekini beraber yeriz. Yol arkadaşı, pastırmayı çaldırdığına bu kadar hayıflanmadığını belirterek durumu izah eder: -Adamın çaldığına yanmıyorum, pastırma doğramasını bilmeyen bir adamın eline geçmişse diye ona üzülüyorum, demiş.
SELDA DENİZ
ERMENİ VE KAYSERİLİ
ÇOCUK
Bilirsiniz, eskiden Kayseri’de Ermeniler yoğun olarak yaşarlarmış. Bir gün Ermeni’nin biri yolda yürürken elinde altın para olan küçük bir çocuğa rastlar. Nasıl olsa bu çocuğun aklı ermez, şu parayı elinden alayım diye düşünür. Çocuğun yanına yaklaşıp gülümseyerek çocuğu sever ve tatlı bir dille: -Sen bu elindekini bana ver, ben sana şeker, leblebi alayım. Bu senin işine yaramaz. -Tamam vereyim ama eşek gibi anıracaksın. Ermeni pişman olur, ne yapalım der ve sokak ortasında eşek gibi anırır. Çocuk: - Sen eşek aklınla bunun değerini biliyorsun da, ben bilmez miyim? Ermeni’nin olay karşısında ağzı açık kalmıştır.
YÜCELHAN YILDIRIM
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|